16 Mart 2015 Pazartesi

NAZAR TOST EVİ - İNCİRLİ BURSA

Merhabalar, bu yazımda kısa ve öz olmasını ümit ediyorum. Bir anda okunsun bitsin, uzadıkça hem size hem bana işkence. Çünkü yazarken ben zorlanacağım :)
Benim için en orgazmik lezzetlerden biri olan Bursa İncirli caddesi üzerinde bulunan Nazar tost evinin spesiyal tostu, kavurmalı kaşarlı tostu anlatacağım.
Burası ilk Nazar tostun kurucusu Kamil amcanın yeni yeri. Ben kendisinin yeni yerini keşfetme imkanı buldum. Burada bazen Kamil amca oluyor bazen oğlu, hatta daha çok oğlu oluyor. Kamil amca daha çok yardımcı olmak adına ara ara görünüyor.
Ama ne yalan söyleyeyim, oğlu da kendisinden aşağı kalmıyor maharetiyle, hatta boynuz kulağı geçmiş bile denebilir :)
Neyse efendim uzatmıyorduk :) burası küçük bir dükkan (resimde görünen Kamil amcanın oğlu, ismini unuttum buradan kendisinden özür dilerim), gerçi son gittiğimde yan dükkana doğru genişlemiş, iyi de yamış zira önceleri içerde 5 kişiden fazla oturamıyorduk. 
Büyüme, lezzete dokunmamış ama emin olabilirsiniz,

İçeri girdiğinizde zaten Kamil amca ya da oğlu sizi tüm samimiyetleri ile karşılıyorlar.
Benim tavsiyem, buraya ilk gidiyorsanız, mutlaka öncelikle bir yarım kavurmalı kaşarlı yiyerek başlayın. Ki bu bekleyici bu eziyeti bir an önce bitirin. Hemen aşağıda neye benzediğini görebilirsiniz.

Bu lezzeti nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. döküm tost makinasının tost ekmeğine vermiş olduğu lezzet. ki ekmek de öyle standart francala değil, böyle yoğun bir odun ekmeği, içinde bol kaşarın kavurma ile muhteşem dansı, salçanın mükemmel uyumu. Kısacası anlatılmaz yaşanır. Tamam kavurma kendi imalatları değil, peynir için de aynı şey geçerli. Standart büfe kaşar. Ama bu malzemelerin birbirleri ile uyumu gerçekten mükemmel. 
Bu lezzetle hangi arkadaşımı tanıştırdıysam, abartmıyorum ağladılar, bunca yıl bu lezzetten nasıl mahrum yaşadıkları için.(tamam abarttım :D ) 

Ayrıca, burada, kavurmalının dışında bir sürü çeşit tost da var. Mantarlısı, yumurtalısı, pastırmalısı. Benim tavsiyem, Eğer kavurmalıdan yer kalırsa ya da bir sonraki gidişiniz için (ki gideceinizi garanti edebilirim), mutlaka klasik sucuklu kaşarlı tostunu da deneyin.

Ve bu önerilerimi kesinlikle dikkate alın ve yolunuz düşmese bile bu tostçuya yolunu düşürün :) ve emin olun bu kadar reklam yaptım ama komisyon almıyorum :D

Herkese şimdiden afiyet olsun. Kalın sağlıcakla ve afiyetle.
 

KİTAP EVİ OTEL - TOPHANE BURSA

Yine uzun bir ara ve evet kabul ediyorum tembel bir insanım :)
Ama olacak, elimde bir sürü yer var. Bilmiyorum siz de sabırsızlanıyor musunuz ama ben kesinlikle sabırsızlanıyorum bunları paylaşmak için.
Bu yazımda, bir yemek noktasından ziyade biraz rahatlamanın ve güzel bir akşam geçirmenin mümkün olabildiği bir noktayı tanıtmaya çalışacağım.
Evet, yine Bursa'dan bir yer. Tophane'de eski bir evden restore edilmiş ve gerçekten restorasyonun layıkıyla yapılmış olduğu bir otel burası.
Hem otel hem de restoran olarak hizmet veriyor. Kışın, restoranında konuşlanmış 2-3 masada sıcak bir ortamı yaşayabilir ya da yazın, şirin ve bir o kadar da güzel dekore edilmiş bahçesinde akşam saatlerinin tadını çıkarabilirsiniz.
Açıkcası burada hiç yemek yemedim, ama yiyenler güzel olduğunu söylüyor.
Benim burada tanıtacağımsa, peynir tabağı ve şarap olacak. Hatta şarabı da bıraktım çünkü harcım değil :) ama peynir tabağına dikkat çekebilirim.
Gorgonzolası olsun, goudası olsun, eski kaşarı olsun, isli peyniri olsun, cheddarı olsun, örgü peyniri olsun, yaş ve kuru meyveleriyle, kuruyemişleri ile, kesinlikle hem göze hem de mideye hitap ediyor.

Benim gibi bir peynir canavarı kesinlikle tatmin etti.
Güzel bir şişe kırmızı şarapla, ki bu aralar benim favorim yerli üzümlerimizden öküzgözü olacaktır, bu peynir tabağının ve güzel bir akşamın tadını çıkarabilirsiniz.

Özellikle romantik ve güzel bir akşam geçirmek için, son derece doğru bir yer. Bir deneyin, pişman olmayacaksınız.

Bonus olarak ne kadar geride olduğumu ve bu yetersiz yorumlar için kendimden utanmamı sağlayan büyük üstadın yazısını da sizlerle paylaşmak istedim :) Hepimize afiyet olsun...
http://www.milliyet.com.tr/peynir-ve-sarap-meselesi/vedat-milor/pazar/yazardetay/03.02.2013/1663864/default.htm


28 Ağustos 2014 Perşembe

HAS KÖYÜM PİDECİSİ - BURSA HASKÖY

Uzunca bir aradan sonra tekrar merhabalar :)

Gerek iş yoğunluğu gerekse benim kendi tembelliği dolayısıyla bu güzel blog a bir türlü hak ettiği değeri gösteremedim.
Ama bundan sonra söz, paylaşımlarım hep ve eşzamanlı olarak sürecek.
Bu blog'a yazmadım evet ama lezzet duraklarından da geri kalmadım, bu konuda içiniz rahat olsun.
Elimde çooook fazla yer birikti.
Yavaş yavaş bunları yazmaya başlayacağım.

Kronolojik sıra ile başlıyorum tekrar, hadi bismillah :)

Bu yazımda size yine Bursa mızın son dönemlerin en meşhur pidecisini tanıtmaya çalışacağım.

Has Köyüm Pidecisi, Bursa, Bademli yakınlarında Has Köy'ün merkezinde bir pideci, yeri Bursa merkeze biraz uzak da olsa Bademli ye yakın bu köy çok revaçta.
Tabiri caizse tüm Bursa buraya akıyor.
Madem öyle bizim de buraya gelmemiz şart oldu.
Mekan güzel,ambiyans güzel, bir sürü garson ortalıkta koşuşturuyor, zaten günün her saati kalabalık, bir de hafta sonu gelirseniz çok büyük ihtimalle sıra bekleyeceksiniz, öncelikle bunu kabul etmeniz gerekli.

Neyse, kalabalıkta biz de yerimize oturduk, ve yine her zaman söyleyeceğim üzere, pidecilerin en önemli iki pidesi vardır bana göre, bir sade kıymalı, bir de kuşbaşı kaşarlı. Bu ikisini iyi yapan benim nazarımda gerçek pidecidir.
Bu seferlik kıymalı pide hakkımı saklı tutarak, kuşbaşı kaşarlı ve Has Köyüm special pidesinden (üstü kapalı, kavurmalı) istedim.
Yanında da mutlaka ayran :)
Pidelerimiz geldi ve işte beklenen an. O kadar methedilen yer acaba gerçekten başarılı mı?
Cevap: Benim görüşüme göre ekstrası yok. Evet malzemeler kaliteli evet lezzeti yerinde ama ne bileyim işte pide budur diyemedim. Hamuru gerçek çıtır pide hamuru değil, belki de burdan kaybetti biraz.
Pide için gelinir mi? Tabi de gelinir. Ama en iyi pide midir? Bence hayır.
Çünkü en iyi pide için biraz beklemeniz gerekli :) ileriki yazılarımda göreceksiniz. Sürpriz :D
Şimdilik kalın sağlıcakla ve afiyetle.
Has Köyüm Special

                                                                   Kuşbaşılı Kaşarlı

9 Ocak 2013 Çarşamba

ÜLKÜ PASTANESİ - NALBANTOĞLU BURSA


Hep yemekten gidecek değiliz ya, biraz da tatlı yiyelim tatlı yazalım... (İğrenç bir espiri yaptım farkındayım, ama idare edin artık)

Burası, Bursa'mızın simge yerlerinden biri olan Ülkü pastanesi... Bursa Merkezde Heykeli'in bir üst caddesinde, herşeyi ile güzel bir yer burası. Pastaları, kurabiyeleri ayrı güzel, insanları ayrı güzel buranın...

Benimse, özellikle buraya gelip yediğim tatlı ise "ekler". "Ekler"; bilmeyenler için kısaca tarif etmeye çalışayım, tatlı ve yumuşak ekmeğimsi bir kek içine, vanilyalı bir krema doldurulması ve bu kekin üzerine çikolata sosu dökülmesinden ibaret bir minik pasta. Tabi, işin daha detayı ve bu pastayı bu kadar lezzetli yapan sır, bu işin ustalarında gizli. Neyse efendim, sırlar şu an için benim işim değil. Şu an ben işin yeme ve zevk alma kısmındayım ve bayılıyorum bu pastacığa :) 

Baksanıza nasıl da sıra sıra dizilmişler üst rafta .. Alt raftaki pastaları da sizler de buraya gelirseniz gönül rahatlığıyla deneyebilirsiniz.

Ayrıca selanik gevreği, acıbademi, çikolataları, tatlı ve tuzlu kurabiyeleri, yazın geldiğinizde buz gibi halis muhlis limonatası, ve diğer birçok çeşidiyle her daim burası size en iyisini sunmaya çalışıyor olacaktır.


Gelelim benim buradaki favori tatlım ve de bu sebeple tanıtacağım "ekler"e. Gerçi bu geldiğimde, normal tek porsiyon büyüklükte olan "ekler" lerden yok. Onun yerine minik eklerlerden var. Olsun. Her ikisinden de yıllarca yiyen biri olarak söyleyebilirim ki. Tat farkı yok. 1 adet porsiyon ekler yerine 3 adet minik ekler yediğinizde yeter miktardaki kaloriyi bünyeye alabiliyorsunuz ve bu damakta şenlik uyandıran lezzeti (Mehmet Yaşin usta'ma selam olsun) hissedebiliyorsunuz :) 



Ben de öyle yaptım. 3 adet eklerimi aldım. Acele bir işim olduğu için de pakete koydurup, dükkandan çıktığım gibi de, paketi açıp, işime doğru yola koyulurken eklerleri hiç ettim. Artık daha mutlu bir insandım.

Sizlerin de mutluluğu daim olması dileklerimle, şimdilik hoşçakalın efendim..


TOSTÇU HAKAN - YEŞİL BURSA


Yine güzel Bursam'dan güzel bir lezzet durağı. Küçük fakat lezzeti dilden dile dolaşan bir tostçu burası.
Ben de buranın namını birkaç arkadaştan duydum. Aslında burası benim favori tostçum değil. Öncelikli olarak favori tostçumu burada sizlerle paylaşmak isterdim fakat yolum bir gün kız arkadaşımla buraya düştü.

Dedim ki buraya geldik madem, bu tostu yiyeceğiz. Kaçarı yok :) 

Burası dar bir sokak arasında bulunan küçük bir dükkan. Pek bir albenisi oldğu da söylenemez zaten.
Neyse efendim girdik içeriye, sıcak kanlı bir abimiz karşıladı bizi. Sanıyorum ki bu Hakan abimiz :) siparişler için ne istediğimizi sordu. 
haliyle güzel bir tostu anlamak için, ben bir klasik olan sucuklu kaşarlı tostu tercih ederim. Fakat yine de alışkanlığımdır, bir lezzet mekanına ilk defa gidiyorsam, mutlaka,oranın sahibinde, garsonundan, ya da diğer çalışanlarından bilgi alır, neyi nasıl yapıyorlarmış öğrenmeye çalışırım. Abimizin anlattığına göre burada tost sadece sucuk kaşardan olmuşmuyor. İçinde bir ben yokum sanırım :) Sucuk, kaşar, yağ, kekik, salça, mayonez, ketçap. Buranın simge tostu bu şekilmiş. Biz de standartları bozmayalım, simge tostumuzu isteyelim :)

Siparişimizi verdik, malzeme çeşidi çok olunca, pişirme süresi de uzuyor sanırım, bir miktar bekleyişten sonra tostlarımız geliyor. Yine tostun en güzel yaverlerinden biri olan ayranımızı da söylüyoruz.


Tostumuz bu şekilde geliyor. lezzetli bir görüntüsü olduğu gerçek. Peki ya tattığımızda? Damağımda bıraktığı tadıyla da beni hayal kırıklığına uğratmıyor. Vasat üstü bir tost olduğu su götürmez bir gerçek.Gerçi, bu malzeme cümbüşü biraz damağı yoruyor ama kesinlikle kötü değil.

Sonuç olarak, favori tostçum olur mu? Hayır. Çünkü üzerine gül koklayamayacağım bir tostçum var. (Ki en yakın zamanda da bu tostçuyu paylaşacağım)

Ama kesinlikle, gidilip, bu biraz standart dışı tost yenilmeli bence.

Sağlıcakla ve afiyetle kalınız efendim..


NAMLI CİĞERCİ - BURSA KAPALI ÇARŞI

Öncelikle, Güzel şehrim bursadan bir lezzet durağı paylaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bunu baştan söyleyeyim :) Ayrıca ciğer gibi, mükemmel ötesi bir lezzeti hakkıyla pişirebilen yer olması dolayısıyla da sevincim ikiye katlanıyor.

Gelelim, Bursa kapalı çarşıda, (Ulucami'nin hemen arkasındaki handa, saatçilerin olduğu çarşıda) miniminnacık bir dükkanı olan Namlı Ciğercisine. Burası öyle küçük ki içeride 5 kişi zor oturur. Fotoğrafta da görebilirsiniz zaten :) 2  kişilik yer zaten dolmuş. Yazın dışarıya atılan 1-2 masa da birkaç fazla misafiri ağırlayabilir ama o kadar. 

Bu yer darlığına rağmen ciğerin lezzeti de bir o kadar geniştir ama. Çok sık olmasa da gelmeye çalışırım buraya. Gerçi öğlen 3 e kadar biten ciğeri ve pazar günleri açık olmaması dolayısıyla ile işimi hiç de kolaylaştırmıyor Namlı Ciğercisi. Buraya gelecekler için de bir dipnot olsun bu :)

Neyse efendim, güzel ibir cumartesi, öğle saatinde, içeri giriyorum, ocağın başında her zaman olduğu gibi, benim anladığım kadarıyla emekli olduktan sonra boş durmayayım diye burayı açmış olan güleryüzlü teyzem duruyor. Fakat bu sefer yine anladığım kadarıyla sürekli ona yardım eden eşi yok. 2 tane genç adam var. Yine anladğım kadarıyla :) bu gençler ya oğulları ya da yeğenleri. Siparişi, masaya götürme, ekmek kesme, kasada durma gibi işler bu iki gençten soruluyor bu seferlik.

Hemen siparişimi veriyorum, 1 porsiyon ciğer, tabi yanında olmazsa olmazı cacık. Bu mükemmel ikilinin yanında daha ne olsun zaten. İşte manzara böyle birşey;


Bu yazıyı yazarlen bile ağzım sulanmadı değil :)

Gel gelelim daha önceleri, burda ciğer biraz daha Edirne usülü tava ciğerine benzer yapılıyordu. Biraz daha ince ve uzun ciğerler vardı. Bu sefer geldiğimde, ciğerler daha küt ve kalın kesilmişti. Üzerindeki un tabakası da iyiden iyiye Arnavut ciğerini andırıyordu. Fakat ben güzel yapılmış bir ciğerin envai çeşit yapılmışını da sevdiğimden, benim için problem yok :) Zaten, ilk ciğer lokmasını aldığınızda, aklınızda hiçbir şüphe sorun da kalmıyor. Nitekim benim de öyle oldu :) Allah'ım bu nasıl bir ciğer, bu nasıl bir lezzet, bu nasıl bir yumuşaklık.. Bir başladınız mı, durmak bilmezsiniz, anca bittiğinde kalan yağı sıyırırken anlarsınız bittiğini.

Bu arada ciğere fazla daldık, cacığı unuttuk :) ama o da güzel, kıvamı yerinde. Salatalıkların uzun uzun rendeden geçmesi yerine, bıçakla küp küp doğranması, salatalığın suyunun, yoğurda geçmesini engellemiş, böylece, yoğurt ile salatalığın ayrı ayrı tadının alınabilmesi sağlanmış. ayrıca üzerine yeter miktarda dökülen yağı ile bir uyum içerisinde.

Sözün özü, burada ciğer yemek gerçekten size zevk verecektir. Ciğer sevenler bilir, ciğer özenle yapılması gereken bir yemektir. Burası da benim şahsi kanatimce, güzel memleketim Bursa'da ciğer yenilebilecek en güzel yerdir.

Tabi, belirtiğim gibi, Bursa'da yenilebilecek en güzel ciğer şimdilik burada, (arayışlarım her zaman devam edecektir tabi) ama en güzel ciğer nerdedir derseniz tabiki Edirne derim :) o da kısmetse ilerleyen zamanlarda bir yazımın konusu olacaktır...

Şimdilik sağlıcakla kalın efendim..


Herkese tekrar merhaba,

Yine hatırı sayılır bir vakit geçti son yazımın üzerinden.. Sebep aslında belli, biraz benim üşengeçliğim.. :)

Ama bu arada boş durmadım. Düşündüm. Mesela, İzmir maceramı tek bir yazıda paylaşmıştım. Fakat, yazımı okuyan çok değerli arkadaşlarımın yorumları, tek yazının çok uzun olduğu ve okunmasının zor olduğu yönündeydi. Ayrıca her yazı için belirli bir etiket adedi koyabildiğimden, bu güzide yerleri internette aratıp da bu etiket vasıtasıyla buraları bulmak isteyenlerin de tam olarak bu özellikten yararlanamayacaklarını farkettim. Bu sebeple bütün bir macera da olsa. Her bir lezzet durağını ayrı ayrı yazacağım.

Ayrıca dediğim gibi boş durmadım, düşündüm tabi düşününce karnım acıktı ben de bu süreçte bir sürü lezzet durağına uğradım.

Daha önceki yazımda İzmir'deki lezzet duraklarından bahsetmiştim. Şimdi sıra geldi memleketime, Güzel Bursam'a. Hiçbir şeye değişmeyeceğim, güzel şehrime..

Bu kısa bilgilendirmeden sonra hadi buyrun bakalım :)

9 Aralık 2012 Pazar

Kısa bir aradan sonra tekrar herkese merhaba :)


Efendim, daha önceki yazımda da bahsettiğim üzere;
 16 kasım 2012 cuma akşamı başlayan İzmir yolculuğumda aklımda tek bir şey vardı, o da yemek yemek.. 
3 yıl önce bıraktığım İzmir'de keşfettiğim, lezzet mekanları ve bunların yanında keşfemeyi umduğum birkaç yer daha...
3 yıldır tam anlamıyla İzmir'e gidememiştim. İzmir'in kordonunda yürüyememiş,  İzmir'in deninizin kokusunu içime çekememiştim. Halbuki 4 yıllık İzmir üniversite hayatımda az da gezmemiştim. Hatta, "ben İzmir i iyi bilirim" diyenden daha iyi bildiğimi iddia bile edebilirdim.
Son gittiğimde yine bu iddiamı sürdürebileceğimi de farketmedim değil hani :)
Zira, İzmir pek değişmemiş yine...
Evet konuyu da fazla uzatmadan, gece 2 sularında arkadaşımın evine varıyorum. Ki arkadaşım dediğim insan da, üniversite hayatımızı birbirimize çekilir kıldığımız, her türlü, ders, proje, sıkıntı, stresi beraber atlattığımız, adam gibi adam diye tabir ettiğim bir insan. Burdan da ona selam olsun...
Neyse, bayadır görüşemediğim arkadaşımla o gece muhabbet ediyoruz ve haftasonunu en verimli nasıl değerlendirebileceğimiz konusunda plan yapıyoruz.. 

------Planların gerçekleşebilmesi için sabah olmalı ama-------

------Sabah da oldu zaten------

Herkese günaydın,

Arkadaşın babası, bu lezzet duraklarını gezeceğimizi bile bile Türk misafirperverliğinin dibine vurarak mükellef bir sofra hazırlamış.
Yememek olmaz. Ayrıca mis gibi kıymalı yumurtaya kim hayır diyebilir ki :)

------Kahvaltımızı yapıyoruz---------

Ardından, biz yemekseverlerin, idolü mü dersiniz, ordinaryus profesörü mü dersiniz, gurusu mu dersiniz bilmem ama Vedat Milor isimli gerçekten gurme (benim aksime :) ) zat-ı muhteremin önerisi olan Torbalı yolu üzerinde bulunan "Kokoreççi Ali" nin mekanına doğru yola çıkıyoruz. Burası aslında bizim planlarımızda olmayan, fakat arkadaşımın biryerlerden duyduğu ve hadi bir şans verelim dediğimiz bir yer.. Peki diyoruz gidelim.

-------Yarım saatlik bir araç yolculuğu-------

KOKOREÇÇİ ALİ


Yol üstünde tek tek, ol üstü lokantalarını geçiyoruz, acaba hangisi "Kokoreççi Ali"? Acaba kaçırdık mı? Burda da amma çok kokoreççi varmış...

Derken... İşteee, sanırım bir zamanlar kırmızı olan fakat zamanla solmuş turuncu tabelasıyla "Kokoreççi Ali"...

Arabadan iniyoruz ve bir hışımla, kokoreç üstadının yanına gidiyorum. Meşur "Kokoreççi Ali" burası mı?
Yanıt gecikmiyor;"meşuru bilmem de şimdiye kadar kimse zehirlenmedi en azından".. İşinin erbabı olduğu belli :)

Siparişi derhal veriyoruz. Kahvaltıyı da yeni yaptığımız için yarım ekmek bizi kesecek.

------kısa bir bekleyiş--------

bu arada işte, meşhur arkadaşım da burda, sabırsızlıkla kokoreçini bekliyor :)


İşte ordinaryus profesörün Türkiye'de en güzel kokoreç dediği kokoreçler elimizde, artık yiyebiliriz..

İkimiz de kokoreçlere abanıyoruz. Çünkü beklenti büyük.. Ama o da ne, ilk ısırıktan itibaren yüzümüzde,ya bu o kadar da iyi değilmiş sanki gibi bir ifade var. sonra Bu ifade sözlere dökülüyor zaten. Evet kokoreçin eti gerçekten yumuşacık, evet kıvamında pişmiş ve evet kekik ve kimyon dengesi yerinde, ama.. aması var işte.. Belki çok büyük bir beklenti içinde olmamız dolayısıyla böyle oldu. Belki planımızda aslolan Çamdibi'nde bulunan Asım Usta'nın kokoreçi bizi andı.. 
Bilemedim.. Yine de yarım ekmeği mideye indirmesi çok sürmedi tabi :)

Yanında da, o bölgede üretilen, yerel bir marka ayran ile iyi de gitti. (Ayranı da beğendik bu arada)

Neyse, ustamıza eyvallah diyerek oradan ayrıldık. Tabi midemiz dolu,bir müddet yemeğe ara vermek lazım..

AYRANCILAR -SUYUNBAŞI MESİRE ALANI


Arkadaşım, İzmirli olduğundan Torbalı yolu üzerinde Ayrancılar mevkiinde bir Suyunbaşı adında bir mesire yeri olduğunu, burada güzel bir dere olduğunu orayı gezebileceğimizi söyledi.

İtirazsız kabul ettim :) zira ben de o da doğal güzellikleri gezmeyi severiz. Salın bizi dağa kıra bayıra gezeriz biz :)

Birkaç dakikalık yolculuktan sonra Ayrancılar'da Suyunbaşı mesire yerine vardık. Gerçekten ortam çok güzel.. Her taraf yemyeşil.
Ah bide şu belediyelerimizin "yaptım oldu çok da güzel oldu" mantığını bir yenebilsek. Önceden, heryeriyle doğal olan bu yer, belediyenin estetik operasyonuyla, garip ve suni bir hal almış. Ama olsun en azından çevre düzenlemesi ve yeşilliği yerinde. Biraz çevreyi turluyoruz.

Yemeğe yer açılsın, midemiz rahatlasın diye de hanım kızımızın testisinden doğal kaynak suyunu yudumluyoruz...


Ardından, mesire  yerindeki kafede bir çay molası...

Çaylardan sonra.. Yola koyuluyoruz.. Adres belli.. Çamdibi'deki "Kokoreççi Asım Usta". Kokoreçe doyacağız.

KOKOREÇÇİ ASIM USTA


Üniversite hayatımda, biraz geç de olsa keşfettiğim, sonra da vazgeçemediğim bir yer burası.. 

Otobandan direkt olarak Bornova'ya geçiyoruz. Sonrasında, Rota Çamdibi.

Çamdibi'nin alengirli yollarından Asım Usta nın bulunduğu aralığa kahırbela tek seferde çıkıyoruz. Bu sefer şansımız yaver gitti :) (daha önceden çok aralığı kaçırıp, tırım tırım Asım ustayı aradığımız oldu)

İşte lezzet bizi bekliyor. Yılların özlemi birkaç dakika sonra bitecek :)



Hemen siparişimizi veriyoruz.. Sıra her zamanki gibi çok.. Bir keresinde 20 dakikalık bir öğle arasında, asım ustanın yarım bir kokoreç sarmasını hunharca doğrayıp servis ettiğini görmüştüm. İşte o an dedim.. Bu bu mübarek şahsiyet bu iş için var.. Allah ondan razı olsun..

Siparişlerimiz bir müddet sonra geliyor. 

-------İşte benim tatlı kuzucuğum-------

-------Ve işte ben, hunharca bu yavrucağıza saldırıken...


------Henüz sabah kahvaltısının üzerinden 3 saat geçmişken, bu ikinci yarım kokoreç beni zorlamanın aksine, iştahımı kabarttı.

İşte bu dedim, hayat gerçekten bu.

Bence Asım Usta Türkiye'deki en güzel kokoreçi yapıyor. Kokoreçin içinde sadece iri kıyım bağırsak ve iç yağı parçaları ve buna eşlik eden tuz ve kimyon. Olay sadece bu, işin ustalığı pişirmede demek ki..

Bunu değişik usullerde yapan ve değişik mekanlarda yiyen biri olarak söylüyorum. Ki bilindiği üzere ekmek arası kokoreçte belli başlı ekoller vardır;

1) İstanbul usülü: En yaygın ve nispeten güzel örneğini görebileceğiniz, çiçek pasajında, domates ve biberli tava üstünde pişirilen ince kıyım kokoreç, 

2) Bursa usulü: Domates ve kekik ile harmanlanan, İstanbul'dakine göre nispeten iri kıyım kokoreç. Güzel örnekleri; Altıparmak, Fahri Usta, Ankarayolu üzerinde Çınar kokoreç.

3) İzmir usulü: İri kıyım bağırsak ve iç yağı ve sadece kimyon. İsteğe göre tabi de acı.

NOT: Bu ekollere inşallah ilerleyen zamanlarda burada yer vereceğim.

Neyse efendim, sözü fazla uzatmıyorum. Asım usta bu sefer de bizi üzmedi, hayata bir daha anlam kattı. Karnımız tok, yüzümüzde gülücükler koyulduk yola.. Rotamız Kızlarağası hanı.. Malum bu yemeğin üstüne bir kahve iyi gider. E en güzel kahve de "Kahveci Ömer Usta" da bulunur.

-------Şehir içinde kısa bir yolculuk (Bornova-->Konak)--------

KAHVECİ ÖMER USTA - KIZLARAĞASI HANI

Aracımızı, Konak'ın merkezindeki otoparka bırakıyoruz, zira başka yer bulmak da pek mümkün değil. Bilen bilir Kemeraltı'nda sadece yayan gezilebilir.

Yürüyerek, Kemeraltı'nın dar ve kalabalık yollarından Kızlarağası hanına ulaşıyoruz. Tarihler sonbahar bitip kış geleceğini haber etmesine rağmen, havalar hala yaz daha yeni yeni bitmiş de, sonbahara pabuç bırakmamış gibi.. (ne betimleme yaptım yalnız) :) haliyle havayı gören dışarı atmış kendini. Ortalık insan kaynıyo. Kahırbela atıyoruz kendimizi Ömer Usta'nın dükkanının önüne. Ama yer bulmak ne mümkün. İlişiyoruz bizim gibi 2 dost hemcinisimizin yanına. (2 sap dicem de yazıya güzel başladım bozmak istemiyorum). Hemmen siparişimizi veriyoruz. 2 orta Türk kahvesi.

Buranın en büyük özelliği, kahveyi fincanda pişiriyor olması. Yani cezve yok. Sadece fincan var. Altan veriyorlar ateşi ha babam dayan fincan. E tabi her fincan da dayanamıyor. İlla seramik olması gerekiyormuş..

İkinci özelliği de kahve çekirdeklerinin dibek adı verilen çok büyük ebatlarda düşünebileceğimiz otomatik bir havan özelliğinde düşünebileceğimiz bir makinede çekiliyor oluşu.
(Kahveyi de buranın bir arka sokağında bulunan Dibek kahvecisinden alıyorlar sanırım. Zira hazır çekilmiş satın alabileceğiniz Tük kahvesinde de burayı tek geçiyorum.)

Neyse efendim zaten kalabalık. haliyle siparişler de fazla, haliyle bekliyoruz biraz. Biraz sohbet muhabbetten sonra geliyor kahvelerimiz.

                     ------İşte muhteşem köpüğü ve eşsiz lezzetiyle 
                           Ömer Usta'nın fincanda pişen Dibek kahvesi------

İzmir'de yaşarken de Kemeraltı'na geldiysem mutlaka uğradığım bir yerdir burası.. Bu kahveyi içince huzur doluyor insan.. Ağzana tat, ruhuna hayat geliyor.

Kahvelerimizi yudumladık. Güzel bir sohbetten sonra, buraya kadar gelmişken, bir manisa kebabı yemeden gitmeyelim diyoruz.



DOYURAN MANİSA KEBABI - KEMERALTI


İşte burası da, yine üniversite döneminde bin bir uğraş ve duyum sonucunda keşfettiğimiz güzide yerlerden biri. Burayı bulmak isterseniz, bence en iyisi direkt olarak çarşının ortasındaki caminin orada sorun. Size yolu tarif edeceklerdir. Zira burada yol tarifi vermem pek bir işe yaramayacak, Kemaraltı nın herbiri birbirine benzeyen sokakları malum :).  

Neyse gelelim işin lezzet kısmına. Buranın Manisa kebabı, bence Manisa'da yapılanlardan daha güzel. Ki bunu söylerken Manisa'daki alelade bir  kebapçıdan bahsetmiyorum. Manisa'nın medahar-ı iftarı Gülcemal Manisa kebap salonundan bahsediyorum. Oranın da hakkını yemeyelim gerçi. İkisi arasında seçim yapmak gerçekten güç. Gülcemal tereyağı ile lezzetine lezzet katarken, etinin lezzeti ile Doyuran burun farkıyla öne geçiyor. 

(kısmet olur da bir gün yine Manisa'ya yolum düşerse Gülcemal'i de es geçmem tabiki :)  gittiğimde de burada görürsünüz inşallah )

Burada da biraz sıra bekliyoruz. Zaten bütün gündür yemek yediğimiz için 1 porsiyonu arkadaşımla bölüşeceğiz. Derken işte geliyor, enfes tereyağı ve muhteşem etinin kokusuyla gelirken daha büyülüyor bizi. E tabi haklı 1970 ten beri lezzetinden birşey kaybetmemiş. Şurada 3 sene uzak kaldık, 3 senede mi kaybedecek.

İşte, tüm ihtişamıyla Manisa kebabı; tek porsiyon bize sadece tatımlık bir lezzet sunuyor ama olsun. Zaten midemiz yeterince dolu :)



Bir hışımla bitiyor kebap. İşte muhteşem lezzet ve işte yüzlerimizdeki anlamsız mutluluk :)

Son bir kez daha arkamıza, bu son derece sağlam lezzet durağına bakıyoruz ve güzel bir cumaresi akşamını değerlendirebileceğimiz Kordon'a doğru yürümeye başlıyoruz.

KORDON, KIBRIS ŞEHİTLERİ CADDESİ ve MEKKAN


Kordonda boylu boyunca bir yürüyüş ile Kıbrıs Şehitleri Caddesine ulaşıyoruz. Üniversite zamanlarından kalma alışkanlık ile o sokaktan en az iki kere yürüyoruz :) bir aşağı bir yukarı, eski alışkanlıklar işte :)

Ayrıca yediklerimizi de sindirmek lazım azıcık.

Sonra karar veriyoruz. Kordon da klasik bir bira-patates ikilisi yapacağız.

Yolumuzu yine üniversite de sıkça gittiğimiz Mekkan isimli barda alıyoruz.

Burada son derece klasik olan bira-patetesimizi sipariş veriyoruz. (Bira tercihim son zamanlarda Bomonti ve Tuborg Gold olarak değişti. Daha önceleri Efes tercih ederken artık bu ikiliden vazgeçmemeye çalışıyorum.)

Burada da Bomonti'den gideceğim.

Siparişlerimiz geliyor. Arkadaş sıkı bir yeşilaycı olduğundan, bira keyfimi deniz ile paylaşacağım. ama patateste ortak gidiyoruz :)

Derin bir sohbetten sonra, atıştırmalıklarımızı da hiçettikten sonra artık bugünü sonlandırmanın vakti geldi diyoruz ve eve doğru yola koyuluyoruz. 

(Ayrıca ne sohbetmiş arkadaş bütün gün bitiremediniz dediğinizi duyar gibiyim. Fakat Hakan ile konuşacak konuyu ne hikmetse bulabiliyoruz. Adeta liseli genç kızlar gibiyiz, bütün gün görüşsek, evlerimizi döndüğümüzde hiç görüşmemiş gibi 2 saatte telefonda konuşabiliriz :D )

Eve varıştan sonra ertesi günü iple çekiyorum. Hemen yatmalı ve erken kalkmalıyız. Çünkü İzmir'e asıl geliş amacımdan 2.sine gideceğiz.

-------------------Ertesi Gün----------------------

Arkadaşımın hamarat babası yine bize kahvaltı hazırlamış. Fakat bugün dünden daha az yiyoruz. Zira bugün plan daha da kalabalık. Az biraz evde atıştırdıktan sonra hemen yola koyuluyoruz.

İstikamet Güzelbahçe -Ferhat Büfe...


FERHAT BÜFE - GÜZELBAHÇE

İşte bence Türkiye'de yiyebileceğiniz en güzel balık ekmeği yapan yer.
Ferhat Büfe. Bu lezzeti tek kelime ile tarif  edersem, muhteşem. 
Balık ekmeklerin şah-ı burada yapılıyor.



Daha öğlen olmasına rağmen, insanlar yine doldurmuşlar. Her zamanki gibi kalabalık.





Hemen siparişimizi veriyoruz. Birer yarım gömmek lazım mideye. Anca kendine gelir. Burada seçenek 2 çeşit zaten. Ya ekmek arası alırsın ya tabakta porsiyon. Sipariş de eski usul, siparişini veriyorsun, listeye yazılıyor. Siparişin hazırsa sesleniyorlar ve sen de alıyorsun. Fiş, menü, sipariş listesi yok.

Yine nacizane benim kendi düşüncem burada balık yiyeceksen, ekmek arası yiyeceksin. Olayın lezzetine orada varıyorsun. Ya da büyük usta Mehmet Yaşin abimizin tabiriyle, lezzet patlamasını ekmek arası ile yaşıyorsun :)

Siparişimizi beklerken, kendi kenarında birkaç artistik poz da şart :D

---------------------------------------------------------------------------------
hey yavrummm beee, sendeki karizma kimde var :)

-----------------------------------------------------------------------------------------------


nasıl bir apaçiyim ben yaa :)))

-----------------------------------------------------------------------------

Derken, siparişler hazır. Şunun güzelliğine bir bakar mısınız ya?





Burada kullanılan balık sanırım sardalya, üzerini de unlu bir bulamaç ile kaplayıp, kızgın yağda pişiriyorlar.

Sonra ekmeğin hamur kısmını çıkarıp, balıkları yerleştirip soğan, maydanoz ve domates ile çeşitlendirip servis ediyorlar.

İşte hayatın gerçek tadı. Bir anda saldırıyorum. 3 yılın özlemi gerçekten birikmiş. Enfes geldi gerçekten. Hatta bu sefer yediğim daha önce yediklerime göre daha da güzeldi. sanırım çıtır kaplamasında daha da iyileştirme yaptılar.

Balığımızı yiyoruz. Artık son derece mutluyuz. Şimdi sıra bu balığı hazmetmeye geldi. Zira akşam Bursa'ya dönüş otobüsüne yetişmeden önce uğramamız gereken son bir lezzet durağı daha var.

Güzelbahçe'nin merkezinde küçük bir gezinti yaptıktan sonra yola koyulma vakti geldi.

İstikamet Bornova...


GÜLERYÜZ PİDE - FORUM BORNOVA ALIŞVERİŞ MERKEZİ


Güzelbahçede yediğimiz balığın üzerinden zar zor 2 saat geçirdik. Bunu da Pazar günü İzmir trafiğine borçluyuz sanırım :)

Aslında bu pideciden çok da umutlu değildik. Sanıyorum ki arkadaşım burayı bir arkadaşından duymuş. Bana söyledi. Ortak kararla bir şans verelim dedik.

İşte geldik. Burası birkaç küçük işletmenin biryere toplandığı ve adının Tatmahal olduğu bir işletmede Güleryüz pidecisi olarak geçiyor.

Ne yalan söyleyeyim, ilk girişte gördüğüm manzara, çok da heveslendirmedi beni. Dolu deseniz dolu değil, özenli bir dekor deseniz o da pek yok. Bir avlu, bütün işletmeler tarafından paylaşılıyor. Biz de pidecimizin masaları olduğunu düşündüğümüz masalara yerleştik.

Masa üzerindeki servislerde menü de olduğundan, ekstra bir menü ihtiyacımız olmadı.


Şimdi sıra karar verme aşamasındaydı. Bana göre bir pidecinin iyiliği ya da kötülüğü "kuşbaşılı-kaşarlı pide"sinin tadından geçer, fakat arkadaşımın düşüncesi farklı. O "sade kıymalı"dan yana. Bu sefer ben de ona uyuyor ve kıymasının lezzetinden pideye not vereceğimi düşünüyorum. Şimdi soracaksınız, neden ikisini de almıyorsunuz diye? ama tabi bilmiyorsunuz ki menüde bize ışıl ışıl göz kırpan "tahinli ve kaymaklı pide" var. henüz 2 saat önce yemek yediğimizi düşündüğümüzde toplamda 2 porsiyon pideden fazla yemek de istemiyoruz. malum o kadar da genç değiliz artık. Yediğimizi hemen yakalım :)

Bu karar aşamasından sonra, garsona siparişlerimizi iletiyoruz.
1 kıymalı pide
1 kaymaklı tahinli pide
2 ayran (ayransız pideye hayır)

mekanın boş olmasına rağmen ortalama üstü bir bekleme sonucunda pidelerimiz geliyor.

----------Muhteşem görüntüsüyle kaymaklı tahinli pide----

-------------------Yine kaburüstü görüntüsüyle kıymalı pide-------------------


Pidelerin görüntüleri, keyfimizi yerine getirdi açıkcası. Ama ya lezzetleri.

Hafif çekimser ilk lokmalarımızdan sonra, gözlerimiz fal taşı gibi açılıyor. Sanıyorum ki ikimiz de böyle lezzetler beklemiyorduk. 

Allah'ım bu nasıl güzel bir kıymalı pidedir? Kıymasının lezzeti ayrı, hamurunun çıtırı ayrı, yine hamurunun lezzeti apayrı.

Hele hele o tahinli pideye ne demeli? Bu şekil bir pide daha önce yememiştim. Kahretsin  ki yememiştim. Her lokmada ağızda dağılan o tahininin ve kaymağın hamura verdiği eşsiz lezzet. Allah'ım sana şükürler olsun ki böyle lezzetler var be biz tadabiliyoruz.

Daha pidelerimizi yarılamışken, bu fırsat kaçmaz diyip, bir porsiyonda "kuşbaşılı kaşarlı pide" istiyoruz. Buraya kadar gelmiş, bu lezzeti yakalamışken  burada bırakmak olmaz. Battı balık yan gider misali :)

İlk servis pidelerimiz bittikten bir müddet sonra işte buyrun "kuşbaşılı kaşarlı pide" de burada..


Tatlıdan sonra, tekrar tuzlu pide olur mu demeyin. Bu lezzette ise vallahi de oluyor billahi de oluyor :)

Sanırım artık, çok daha mutluyum. Zira piyangodan çıkan bu lezzet durağını da, hem aklımda hem de damağımda yer sahibi yapabildim.

---------------------------------------------------------------------------------------
Artık eve dönüş vakti. Sağolsun arkadaşım beni otobüsüme kadar götürüyor. Hatta hareket vaktinde bana el sallayıp, duygusal anlar bile yaşatıyor. Ama daha çok bekler, ağlamayacağım :D

Güzel bir otobüs yolculuğu sırasında aklımda İzmir ve hayalini kurduğum lezzetlere ulaşmanın verdiği haz var.

Sanırım ben yemek yemeyi ve lezzetlerin peşinden koşmayı seviyorum.

------------------------------------------------------------------------------------------

Bu yazıyı yazmak uzun zamanımı aldı fakat beni gerçekten mutlu etti. Umarım siz de bu yazıyı okurken zevk alırsınız ve nispeten bu lezzetleri denemek için içinizde bir tohum düşmüş olur.

Esenliklerle kalınız efendim...















22 Kasım 2012 Perşembe

Herkese merhabalar,


Bu yazıya bir şekilde başlamam gerekiyordu, bari bu şekilde başlayayım, efedim, kendimi çok kısaca tanıtmam gerekirse yemek yemeğe oldukça düşkün biriyim diyebilirim. Kısacası "yemek için yaşayanlardanım", zaten konu yemek yemekse gerisi teferruattır.

Hatta, daha da bir özlü söz olarak;  "yemek, çinde dahi olsa gidip yiyiniz", biliyorum biraz araklama bir laf oldu ama, hayat felsefem de bu yönde. Yapabileceğim birşey yok.

Dediğim gibi, bu blogu daha önce açmış olsam da bir türlü bir yerinden tutup da başlayamıyordum, fakat sonunda 4 yıl ben onun onun benim kahrımı çektiği İzmir'e bir arkadaş ve de lezzet ziyareti dolayısıyla, bu blogu canlandırmaya karar verdim.

İşte bu yazı da bunun başlangıcını sağlayan yazı oldu kanımca :)

Artık, benim yemekten büyük zevk aldığım yemekleri ve bunları yiyebileceğimiz mekanları bu blog'ta paylaşacağım. Yemekler ve mekanlar çok değişkenlik gösterecek, fakat kesinlikle en mükemmeli arayış hep devam edecek...